Mustafa Kemal, Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri yayınladı. Bildiride, şöyle denildi:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları; Afyonkarahisar-Dumlupınar büyük meydan muharebesinde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakarlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız. Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır. Savaş alanlarındaki başarı ve fedakarlıklarınızı yakından görüp izliyorum. Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için Başkumandanlığa öneride bulunulmasını, Cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim. Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları; Afyonkarahisar-Dumlupınar büyük meydan muharebesinde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakarlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız. Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır. Savaş alanlarındaki başarı ve fedakarlıklarınızı yakından görüp izliyorum. Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için Başkumandanlığa öneride bulunulmasını, Cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim. Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!”
“Bir taarruz gününde (27 Ağustos 1922) en sol kanatta 57. tümenimiz taarruz
ederken, kuvvetlerini biraz birbirinden uzakça bulundurmuştu. Bu nedenle düşman
üzerinde kalıcı bir etki yapamıyordu. O tümenin kumandanı Reşat Bey adında bir
albaydı. Bu kişiyi çok eskiden tanıyordum ve beraber muharebe yapmıştık.
Suriye’de çok muharebeler yaptık ve çok kıymetli bir askerdi. Şahsen bana çok
güveni vardı. Telefonla sordum: ‘Niçin hedefinize (Çiyiltepe) hakim
olamadınız?’ dedim. cevaben dedi ki; ‘Yarım saat sonra bu hedeflere varmış
olacağız’. Halbuki yarım saat sonra bu hedefler elde edilememişti. Tekrar
sorduğum zaman telefonda Reşat Bey’in son bir veda namesini okudular. Orada
diyordu ki; ‘Yarım saat zarfında size o mevkileri almak için söz verdiğim
halde, sözümü tutamamış olduğumdan dolayı yaşayamam’. 15 dakika sonra Çiyiltepe
alınmış, ancak şehit komutan Albay Reşat Bey bu müstesna anı görememiştir. Ruhu
şad olsun.”
İşte böyle kazanılan bir savaştan bahsediyoruz. Yaşanan sıkıntılardan bahsediyoruz. Aç kalan ama yine de yiğitçe savaşan askerlerden. Bu vatan bize böyle miras bırakıldı. Neden onu layıkıyla yüceltmiyoruz da vatan çocuklarımıza kalsın diye onlar vatanı korur geliştirir diye şehit olan atalarımıza saygısızlık ediyoruz?
Bence her geçen yıl bu günü biraz daha başımız önde kutluyoruz. Ata'nın istediği millet olamadık çünkü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder