Kim kim var:
Çok sevimli bir hikaye çıktı ve biz de çok eğlendik. Kendi adıma konuşayım(biliyorum ki çoğumuz bu durumdaydı) her paragrafı merakla bekledim. Bir kaç gün bakmayınca da hemen bitiverdi:) işte bizim nacizane hikayemiz^.^:
Ama mutlulukta, iki ucu açık bir bıçak gibi. Ne tarafını çevirirsem çevireyim hep kanatıyordu beni. Ortasından tutmam lazımdı illa ki. Doktorla iyi bir ikili oluşturmuştuk. Bazen sorduğu sorulara cevap vermeme bile gerek kalmadan '' evet senin başına şu iş gelmiş diyordu'' bunca yıllık yaşantımda o kadar aile ve dostum var iken beni anlayanın 7 yıllık bir üniversite okuyan doktor olması garipti... Ne yani ''birinin beni anlaması için bu kadar çok mu okuması gerekiyor? '' dedim içimden. Bu düşünceler içerisinde pencereye doğru yürüdüm. Bankta daha önce görmediğim bir bayan oturuyordu. Bebek arabasından ağlayan bebeği aldı. Öyle bir sarılışı vardı ki. Sustu bebek. Artık ağlaması bitmiş, gülüyordu. Sıcak ve içten bir dokunuş insana neler hissettirir hiç bilmiyordum. Evet çevrem de onca insan vardı ama hiçbiri kalbime dokunamadı. Bu düşünceler içerisinde güler yüzlü doktorum odama girdi.
"Neden bana öyle bakıyorsun?" dedi.
"Sıcak bir gülümseme ne kadar zor olabilir onu düşünüyordum." dedim, gülümseyerek..
Birinin beni anlaması için çok okuması değil, içten olması, şu kalbime ufak bir dokunuşu yeterdi. Ama kimse beni anlamıyordu. "insanlar neden böyle" dedim doktoruma. Nasıl bu kadar kötü olabilirler. Oysa kalbime "O" dokunmuştu sadece. Önce O başlattı her şeyi. Ben O'nun yüzünden bu haldeyim. Sonra diğerleri, diğerleri, diğerleri...
____O____
Evde bulunduğum zaman hayatım daha çok kitaplığımda
geçer. Hiçbir düzene uymadan, hiçbir amaç gütmeden bir bu kitabı, bir şu kitabı
karıştırırım. Okuduğum kitapları tekrar göz atar altını çizdiğim cümleleri
tekrar tekrar okurum. Okurken bana hissettirdikleri aklıma geldikçe de
duygulanırım. Bir kaç kitabın özel yerleri vardır raflarda. Üzerine toz
konmasını, sayfalarının kırılmasını istemem. Kimseye de vermem okuyup geri
vermeleri için. Çünkü herkes benim o kitaplara değer verdiğim kadar değer
veremez onlara. Günlük tutmama sebep
olan Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu kitabı bunlardan bir tanesidir.
Geçenlerde okuduğum bir romanın fazlasıyla etkisinde
kalmıştım,
Krem renkli koltuğun önündeki ahşap sehpada televizyon yayın akışını gösteren günü geçmiş gazete ekleri vardı, depresyona girmiş birinin televizyonda zap yapmasını kolaylaştırmaya yönelik önemli dokümanlardı ve birde barut kokusu metaline işlemiş siyah renkte patlamaya hazır babadan kalma bir altı patlar. Silahı elime almamı söyledi son derece ciddiydi,
-Bana doğru doğrult dedi,
normal bir insanın bana doğru doğrultma ricasının tam tersi, silahla kendini kastederek
-İkimizde hazırız dedi ,
-Sadece tetiği çekeceksin,
Hiç ikileme düşmedim ve tetiği çektim. Karşımdaki ayna tuz buz olmuştu, şizofren olduğumu hala kabullenemiyordum, neyse ki diğer kişiliğim silahı kafama dayamamı istemiyordu!
Krem renkli koltuğun önündeki ahşap sehpada televizyon yayın akışını gösteren günü geçmiş gazete ekleri vardı, depresyona girmiş birinin televizyonda zap yapmasını kolaylaştırmaya yönelik önemli dokümanlardı ve birde barut kokusu metaline işlemiş siyah renkte patlamaya hazır babadan kalma bir altı patlar. Silahı elime almamı söyledi son derece ciddiydi,
-Bana doğru doğrult dedi,
normal bir insanın bana doğru doğrultma ricasının tam tersi, silahla kendini kastederek
-İkimizde hazırız dedi ,
-Sadece tetiği çekeceksin,
Hiç ikileme düşmedim ve tetiği çektim. Karşımdaki ayna tuz buz olmuştu, şizofren olduğumu hala kabullenemiyordum, neyse ki diğer kişiliğim silahı kafama dayamamı istemiyordu!
Okuduğum psikolojik romanlar fazlasıyla etkileyip
değiştiriyordu beni. Aslında bu tip
kitapları okumam doktorum tarafından yasaklanmıştı. Tabi onu diğer kişiliğimin
etkisinde kalıp öldürmeden önce... O zamanlar daha 18 yaşında normal bir genç
kızdım. Günlüğümü yazar yeni hikâyeler de eklerdim defterime. Ama o kitabı
okuduğum gün kendimi balkon demirinden sarkmış halde buldum. Apar topar
psikiyatri servisine yatırdı amcam beni. Tabi bir de başından atmak için bahane
bulmuştu böylece. Doktorum zayıf neşeli bir hanımdı onun neşesi bana da
bulaşmıştı bir süre sonra. Nedensiz yere mutlu olmaya başlamıştım onun
sayesinde.
Ama mutlulukta, iki ucu açık bir bıçak gibi. Ne tarafını çevirirsem çevireyim hep kanatıyordu beni. Ortasından tutmam lazımdı illa ki. Doktorla iyi bir ikili oluşturmuştuk. Bazen sorduğu sorulara cevap vermeme bile gerek kalmadan '' evet senin başına şu iş gelmiş diyordu'' bunca yıllık yaşantımda o kadar aile ve dostum var iken beni anlayanın 7 yıllık bir üniversite okuyan doktor olması garipti... Ne yani ''birinin beni anlaması için bu kadar çok mu okuması gerekiyor? '' dedim içimden. Bu düşünceler içerisinde pencereye doğru yürüdüm. Bankta daha önce görmediğim bir bayan oturuyordu. Bebek arabasından ağlayan bebeği aldı. Öyle bir sarılışı vardı ki. Sustu bebek. Artık ağlaması bitmiş, gülüyordu. Sıcak ve içten bir dokunuş insana neler hissettirir hiç bilmiyordum. Evet çevrem de onca insan vardı ama hiçbiri kalbime dokunamadı. Bu düşünceler içerisinde güler yüzlü doktorum odama girdi.
"Neden bana öyle bakıyorsun?" dedi.
"Sıcak bir gülümseme ne kadar zor olabilir onu düşünüyordum." dedim, gülümseyerek..
Birinin beni anlaması için çok okuması değil, içten olması, şu kalbime ufak bir dokunuşu yeterdi. Ama kimse beni anlamıyordu. "insanlar neden böyle" dedim doktoruma. Nasıl bu kadar kötü olabilirler. Oysa kalbime "O" dokunmuştu sadece. Önce O başlattı her şeyi. Ben O'nun yüzünden bu haldeyim. Sonra diğerleri, diğerleri, diğerleri...
Ne zaman gidecek kafamın içindeki ben. "Aldırma, geçti, bitti her
şey" diyorum kendime.. Olmuyor O sesi Oradaki beni öldüremiyorum.
"Hayır hayır en iyisi gitmek buralardan, kendimi bulamayacağım yerlere
gitmek istiyorum" Ne olur kurtar beni? Kendimi saklayabilir misin? Beni
benden alabilir misin? diye ağlamaya başladım.
Nedensizce onun o sıcacık gülümsemesine güvenmiştim, sadece. Doktorumda yardım edemeyecekti bana. Beni benden kurtarmamın tek sebebini, biliyordum bilmesine de, kendime de güvenemiyordum işte. İnsanoğlu böyle yaratılmıştı çünkü her zaman içinde bir şüphe vardı. Şüphe de güvensizliği doğururdu elbet. Zaten ben de kendime güvenmeyerek bu hale gelmemiş miydim?
Eğer, yalnızlığımla barışabilseydim, tek başıma üstesinden gelebileceğime inansaydım her şeyin, içimde bir ben daha yaratmazdım. Ama şimdi bunları düşünmenin vakti değildi, şimdi gerçekten karar vermenin vaktiydi: "Beni benden kurtarmayı, gerçekten istiyor muyum?"
Nedensizce onun o sıcacık gülümsemesine güvenmiştim, sadece. Doktorumda yardım edemeyecekti bana. Beni benden kurtarmamın tek sebebini, biliyordum bilmesine de, kendime de güvenemiyordum işte. İnsanoğlu böyle yaratılmıştı çünkü her zaman içinde bir şüphe vardı. Şüphe de güvensizliği doğururdu elbet. Zaten ben de kendime güvenmeyerek bu hale gelmemiş miydim?
Eğer, yalnızlığımla barışabilseydim, tek başıma üstesinden gelebileceğime inansaydım her şeyin, içimde bir ben daha yaratmazdım. Ama şimdi bunları düşünmenin vakti değildi, şimdi gerçekten karar vermenin vaktiydi: "Beni benden kurtarmayı, gerçekten istiyor muyum?"
Ayağa kalktım birden, bacaklarım beni aynanın
karşısına götürdü. Korkuyordum. Baktığımda kendimi değil, ruhu çekilmiş bir et
parçası görecektim belki de. Derin bir nefes aldım, yavaşça başımı kaldırıp,
aynada kendimle göz göze geldim.
Bir damla yaş süzüldü yanaklarımdan.
'İstiyor musun?' dedim gözyaşlarıma engel olmaya çalışarak.
'İstiyor musun söyle!'
Doktorum girdi o an içeri, yine ben hiç bir şey söylemeden anlamıştı ne yapmak istediğimi.
'Ne söyledin peki kendine?'
Bir şey söylemeden sadece gülümsedim ve yine o milyonlarca kez olduğu gibi bir kez daha anladı beni.
'İşte şimdi her şey daha kolay olacak, bu tedavide en önemli nokta senin kendinle yüzleşebilmendi ve sen bunu yaptın.' dedi ve çıktı odadan...
Tuhaf hissediyordum, kapkaranlık olmuş kalbime 'istiyorum' kelimesi bir mum ışığı olmuştu. Hem ısıtıyor, hem aydınlatıyordu.
Perdeyi aralayıp dışarı baktım.
Bir simitçi satamadığı simitlerden birini hızlı lokmalarla çiğneyip, stresli stresli etrafı izliyordu.
Bir çocuk annesinin uzun eteğini çekiştirip ters istikamete gitmeye çalışıyordu.
Tam o an bir kadının topuğu arnavut kaldırımına sıkıştı.
Yirmilerinde bir çocuk yanından geçen kızın bacaklarını hayran hayran izliyordu.
Dışarıda bir hayat sahneliyordu ve ben sahnede olmalıydım...
Bir damla yaş süzüldü yanaklarımdan.
'İstiyor musun?' dedim gözyaşlarıma engel olmaya çalışarak.
'İstiyor musun söyle!'
Doktorum girdi o an içeri, yine ben hiç bir şey söylemeden anlamıştı ne yapmak istediğimi.
'Ne söyledin peki kendine?'
Bir şey söylemeden sadece gülümsedim ve yine o milyonlarca kez olduğu gibi bir kez daha anladı beni.
'İşte şimdi her şey daha kolay olacak, bu tedavide en önemli nokta senin kendinle yüzleşebilmendi ve sen bunu yaptın.' dedi ve çıktı odadan...
Tuhaf hissediyordum, kapkaranlık olmuş kalbime 'istiyorum' kelimesi bir mum ışığı olmuştu. Hem ısıtıyor, hem aydınlatıyordu.
Perdeyi aralayıp dışarı baktım.
Bir simitçi satamadığı simitlerden birini hızlı lokmalarla çiğneyip, stresli stresli etrafı izliyordu.
Bir çocuk annesinin uzun eteğini çekiştirip ters istikamete gitmeye çalışıyordu.
Tam o an bir kadının topuğu arnavut kaldırımına sıkıştı.
Yirmilerinde bir çocuk yanından geçen kızın bacaklarını hayran hayran izliyordu.
Dışarıda bir hayat sahneliyordu ve ben sahnede olmalıydım...
''Dışarıda bir hayat sahneliyordu ve ben sahnede olmalıydım'' bu cümle gerçekten hoşuma gitti. Çok güzel olmuş emeğinize sağlık :) ilk paragrafı okuduğumda farklı bi hikaye beklemiştim bence hikayeyi başlatan birinci paragraf değil ikinci paragraf olmuş :) Devamı da yazılabilir aslında. İnşallah yazarsınız, bekliyorum valla :)
YanıtlaSildevamı olabilir aslıda yaa:) bakalım:) bence de 2. paragraf yönlendirdi yazıyı. bence çok da iyi yapmışyoksa bu kadar güzel bir psikolojik analiz olmazdı:) yorum için de teşekkürler:)
SilElinize, yüreğinize sağlık. Tekrardan teşekkürler beni yalnız bırakmadığınız için. Çok güzel bir yazı oldu gerçekten. Ben halen zihnimde hikayenin kahramanını canlandırıyorum. Fiziksel özelliklerini dahi, ama benim hikayem iyi bitmiyor.
YanıtlaSilarada benim de aklıma geliyor oturup ciddi ciddi düşünüyorum karaktere ne olabilir? diye ama benşim de aklıma iy şeyler gelmiyor.
Silhepimizin eline sağlık^^