Sayfalar

30 Ağustos 2012 Perşembe

30 AĞUSTOS

Mustafa Kemal, Batı Cephesindeki tüm subay ve erlere okunmak üzere bir bildiri yayınladı. Bildiride, şöyle denildi:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları; Afyonkarahisar-Dumlupınar büyük meydan muharebesinde, zalim ve mağrur bir ordunun temel varlığını inanılmayacak kadar az bir zamanda yok ettiniz. Büyük ve seçkin ulusumuzun fedakarlıklarına layık olduğunuzu kanıtladınız. Sahibimiz olan büyük Türk ulusu geleceğine güvenmekte haklıdır. Savaş alanlarındaki başarı ve fedakarlıklarınızı yakından görüp izliyorum. Ulusumuzun size olan övgülerinin iletilmesine aracılık etme görevinin arkasını bırakmayacak, sürekli olarak yerine getireceğim. Ödüllendirme için Başkumandanlığa öneride bulunulmasını, Cephe kumandanlığına buyurdum. Bütün arkadaşlarımın, Anadolu’da daha başka meydan muharebeleri de verileceğini göz önünde bulundurarak ilerlemesini ve herkesin akıl gücünü ve yurtseverliğinin kaynaklarını kullanarak, yarışmayı bütün gücüyle sürdürmesini talep ederim. Ordular, İlk Hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” 


  Mustafa Kemal Atatürk, Albay Reşat’ın şehit oluşunu TBMM’de şöyle anlatıyor:

“Bir taarruz gününde (27 Ağustos 1922) en sol kanatta 57. tümenimiz taarruz ederken, kuvvetlerini biraz birbirinden uzakça bulundurmuştu. Bu nedenle düşman üzerinde kalıcı bir etki yapamıyordu. O tümenin kumandanı Reşat Bey adında bir albaydı. Bu kişiyi çok eskiden tanıyordum ve beraber muharebe yapmıştık. Suriye’de çok muharebeler yaptık ve çok kıymetli bir askerdi. Şahsen bana çok güveni vardı. Telefonla sordum: ‘Niçin hedefinize (Çiyiltepe) hakim olamadınız?’ dedim. cevaben dedi ki; ‘Yarım saat sonra bu hedeflere varmış olacağız’. Halbuki yarım saat sonra bu hedefler elde edilememişti. Tekrar sorduğum zaman telefonda Reşat Bey’in son bir veda namesini okudular. Orada diyordu ki; ‘Yarım saat zarfında size o mevkileri almak için söz verdiğim halde, sözümü tutamamış olduğumdan dolayı yaşayamam’. 15 dakika sonra Çiyiltepe alınmış, ancak şehit komutan Albay Reşat Bey bu müstesna anı görememiştir. Ruhu şad olsun.”


 İşte böyle kazanılan bir savaştan bahsediyoruz. Yaşanan sıkıntılardan bahsediyoruz. Aç kalan ama yine de yiğitçe savaşan askerlerden. Bu vatan bize böyle miras bırakıldı. Neden onu layıkıyla yüceltmiyoruz da vatan çocuklarımıza kalsın diye onlar vatanı korur geliştirir diye şehit olan atalarımıza saygısızlık ediyoruz?

Bence her geçen yıl bu günü biraz daha başımız önde kutluyoruz. Ata'nın istediği millet olamadık çünkü...

Zafer Bayramınız Kutlu Olsun!


26 Ağustos 2012 Pazar

Çekiliş varmış!!!


BEYAZ KİTAPLIK'ın blogunda dolaşırken bir çekilişe rastladım. Kitabı da beğenince dedim ki "belki şansım yaver gider de ben kazanırım". Hem biliyor musunuz bu benim ilk çekilişim^.^
http://3.bp.blogspot.com/-OExy2CIt1JI/UDezey-4zcI/AAAAAAAABkc/VIxGhLSyNyo/s1600/yedinci-gun.jpg
Kitabımız bu arkadaşlar:)
Bakalım sonucunu merakla bekliyorum:) Katılan herkese iyi şanslar:)


ÇALIŞMAYA ÇALIŞMAK

Tatil başladığından beri çalışmak için zorluyorum kendimi. Ama bunda başarılı olduğum pek söylenemez. Bütün yaz boyunca hafta içi her gün 2 tane kursla baş etmeye çalıştım ve (daha önce de şikayet ettiğim gibi) bu kursların arasında boşluk yok (neyse ki aynı binadalar).E bir de bütün yaz boyunca şiddetli sıcağa maruz kalınca insan bünyesi bu duruma tembellikle tepki kuvveti oluşturuyor. Sonuç olarak da bu durumdan en zararlı çıkan ben oluyorum.


Sıcak+Ödev sorumluluğu+Ders çalışma zorunluluğu+Üniversite telaşı(evet şimdiden başladı ve ben hangi bölüm seçeceğimi bilmiyorum)+Tembellik=BÜYÜK BİR SIKINTI!!! O_o



Durumumu işte bu formülle anlatabilirim. Ama diğer yandan da okul ve ders telaşını özledim.Her sabah "uyanmak istemiyorum. okuldan nefret ediyorum"ları özledim.Ne cinsim ya:P

Neyse işte ben de dün "Artık yeter bu kadar tembellik ULEYN!" dedim ve oturup matematik ödevimi açtım. Baktım masamın üstü karışık ben de toplamak istemiyorum. O zaman da yıl içinde de sık sık ziyaret ettiğim aydınlık ve ferah salonumuza yerleşmeye gittim. ama baktım ki babam da orda TV izliyor. Dikkatimi toplayamayacağımı düşündüm. Tam da o anda açık duran balkon kapısında bir esinti geldi ve biz balkoncuğumla göz göze geldik. O bana" Gel" dedi ben de "Hemen geliyorum" dedim. Çabucak pılımı pırtımı topladım balkondaki masayı hazırladım kendime ve kuruldum, yayıldım, iyice bir yerleştim. Kulağıma da taktım mp3'ümü. Ohhh! Misss!

Gökten zembille indi^^
Akılma düşen güzel varlık
Tabi daha sonra bir ara vermek kaydıylan annemin yanına mutfağa gittiğimde aklıma acayip şekilde ÇİKOLATA düştü ve ben de mız mızlanmaya başladım. annemi ayartıp düştüm(bu durumda annemle beraber düşmüş oluyoruz) bakkal yoluna. Giderken bizi balkondan gören yengem ve kuzenlerim"bizde var çikolata gitmeyin boşu boşuna" diyip bir paket çikolata attılar ama ben onunla yetinir miyim? Yukarıya kucak dolusu sevgilerimi teşekkürlerimi gönderdikten ve verilen çikolatadan bir tanesini ağzıma attıktan sonra yine yoluma devam ettim. bakkala geldiğimde(aslında orası bir market) yandaki yenilesi çikolatayı göremedim. ama umutsuzluğa da kapılmadım sonuçta biri gelir diğeri gider değil mi ama? Ben de orada duran ve bana el sallayan "toblerone"u kaptım yanına da yoldaş olsun diye "Eti antepfıstıklı"yı. eve geldiğimde annemi de yanıma alarak yine kuruldum balkona ve... Sonuç zaten belli değil mi:Beraber yumulduk çikolatalara :)

^-^______MUTLU SON_____^-^

18 Ağustos 2012 Cumartesi

İYİ BAYRAMLAR..^^

 Yine bir Ramazan ayı bitti...
Yine bir bayram telaşı başladı sokakarda...
Yine şekerler alındı...
Yine kadınlar toplaşıp tatlı yapmaya koyuldu...
Yine dip-köşe temizlendi...


Son orucun Pofuduk dayan biraz biliyorum çok güzel şekerler paylaşacaksın. çok acıktın onu da biliyorum ama son kez dayan son kez...




Evet Ramazan ayı bitti. Bayrama ulaştık sonunda:) Ve tüm yanlış bilmelere rağmen bayramımızın adı RAMAZAN BAYRAMI...


        HERKESE BENDEN BOL ŞEKERLİ BAYRAMLAR^-^

17 Ağustos 2012 Cuma

Mim:Devam Etmesini İstediğiniz Filmler,Animeler ya da Diziler

Sevgili çingum  Küçük Filozof  beni mimlemiş. ben de kendime görev bilip yazmaya koyuldum.
Mimimizin konusu çok basit devam etmesini iztediğimiz diziler-filmler-animeler.

Diziler:

Bence diziler devam etmesin kardeşim. Çünkü ülkemizde devam ettiriler dizilerin akıbeti malum. Bu da beni ve benim gibi dizi severleri sezon sezon olan dizilerden soğutuyor. ama Playful Kiss gibi bir kaç özel bölüm eklemesi yapılabilir ve çok şahane olur:) peki hangi dizilere eklenmeli bu özel bölümler?:
  • Goong(Düşlerimin Prensi)


  • Secret Garden
  • Coffe Prince
  • Protecet The Boss

Filmler:

  • Wanderful Radio
  • Chilling Romance


 

Animeler:

Ne yalan söylim o kadar anime izlemedim. Çok izstediğim ama tembellikden midir nedir  açıp izleyemedim:( Hatta benim arkadaşım birsürü izledi o saydıkça izlemek istiyorum ama eve gelince hiç açıp izlemiyorum:( neyse şu sıralar Kont ve Peri - Hakushaku to Yosei indiriyorum. Yakında da izlemeye başlayacağım (İnşallah). neyse ama bir tane anime var ki asla bitmesin dedim bitince de devamını istedim
  • The Borrower Arrietty



İşteee yine bir mim'in daha sonuna geldiiim^^
Şimdi deee bu mimi paslama sırasııı...

O zaman bu mimi Harmony  çinguma attım gittiii:)



16 Ağustos 2012 Perşembe

14 Ağustos 2012 Salı

Beraber Yazdık:Eskiden Şizofrendim. Şimdi İkimizde İyiyiz…

Efendim Özlem Bzyr bir akım başlattı. Nasıl mı hemen anlatayım. Şimdi düşünmüş taşınmış. Demiş ki Bir Elin Nesi Var İki Elin Sesi Var. Yani kısaca hep beraber bir hikaye çıkardık ortaya.
Kim kim var:
Çok sevimli bir hikaye çıktı ve biz de çok eğlendik. Kendi adıma konuşayım(biliyorum ki çoğumuz bu durumdaydı) her paragrafı merakla bekledim. Bir kaç gün bakmayınca da hemen bitiverdi:) işte bizim nacizane hikayemiz^.^:

____O____


Evde bulunduğum zaman hayatım daha çok kitaplığımda geçer. Hiçbir düzene uymadan, hiçbir amaç gütmeden bir bu kitabı, bir şu kitabı karıştırırım. Okuduğum kitapları tekrar göz atar altını çizdiğim cümleleri tekrar tekrar okurum. Okurken bana hissettirdikleri aklıma geldikçe de duygulanırım. Bir kaç kitabın özel yerleri vardır raflarda. Üzerine toz konmasını, sayfalarının kırılmasını istemem. Kimseye de vermem okuyup geri vermeleri için. Çünkü herkes benim o kitaplara değer verdiğim kadar değer veremez onlara.   Günlük tutmama sebep olan Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu kitabı bunlardan bir tanesidir.
Geçenlerde okuduğum bir romanın fazlasıyla etkisinde kalmıştım,
Krem renkli koltuğun önündeki ahşap sehpada televizyon yayın akışını gösteren günü geçmiş gazete ekleri vardı, depresyona girmiş birinin televizyonda zap yapmasını kolaylaştırmaya yönelik önemli dokümanlardı ve birde barut kokusu metaline işlemiş siyah renkte patlamaya hazır babadan kalma bir altı patlar. Silahı elime almamı söyledi son derece ciddiydi,
-Bana doğru doğrult dedi,
normal bir insanın bana doğru doğrultma ricasının tam tersi, silahla kendini kastederek
-İkimizde hazırız dedi ,
-Sadece tetiği çekeceksin,
Hiç ikileme düşmedim ve tetiği çektim. Karşımdaki ayna tuz buz olmuştu, şizofren olduğumu hala kabullenemiyordum, neyse ki diğer kişiliğim silahı kafama dayamamı istemiyordu!
Okuduğum psikolojik romanlar fazlasıyla etkileyip değiştiriyordu beni.  Aslında bu tip kitapları okumam doktorum tarafından yasaklanmıştı. Tabi onu diğer kişiliğimin etkisinde kalıp öldürmeden önce... O zamanlar daha 18 yaşında normal bir genç kızdım. Günlüğümü yazar yeni hikâyeler de eklerdim defterime. Ama o kitabı okuduğum gün kendimi balkon demirinden sarkmış halde buldum. Apar topar psikiyatri servisine yatırdı amcam beni. Tabi bir de başından atmak için bahane bulmuştu böylece. Doktorum zayıf neşeli bir hanımdı onun neşesi bana da bulaşmıştı bir süre sonra. Nedensiz yere mutlu olmaya başlamıştım onun sayesinde. 

Ama mutlulukta,  iki ucu açık bir bıçak gibi. Ne tarafını çevirirsem çevireyim hep kanatıyordu beni. Ortasından tutmam lazımdı illa ki. Doktorla iyi bir ikili oluşturmuştuk. Bazen sorduğu sorulara cevap vermeme bile gerek kalmadan '' evet senin başına şu iş gelmiş diyordu'' bunca yıllık yaşantımda o kadar aile ve dostum var iken beni anlayanın 7 yıllık bir üniversite okuyan doktor olması garipti... Ne yani ''birinin beni anlaması için bu kadar çok mu okuması gerekiyor? '' dedim içimden. Bu düşünceler içerisinde pencereye doğru yürüdüm. Bankta daha önce görmediğim bir bayan oturuyordu. Bebek arabasından ağlayan bebeği aldı. Öyle bir sarılışı vardı ki. Sustu bebek. Artık ağlaması bitmiş, gülüyordu. Sıcak ve içten bir dokunuş insana neler hissettirir hiç bilmiyordum. Evet çevrem de onca insan vardı ama hiçbiri kalbime dokunamadı. Bu düşünceler içerisinde güler yüzlü doktorum odama girdi. 
"Neden bana öyle bakıyorsun?" dedi. 
"Sıcak bir gülümseme ne kadar zor olabilir onu düşünüyordum." dedim, gülümseyerek..
 Birinin beni anlaması için çok okuması değil, içten olması, şu kalbime ufak bir dokunuşu yeterdi. Ama kimse beni anlamıyordu. "insanlar neden böyle" dedim doktoruma. Nasıl bu kadar kötü olabilirler. Oysa kalbime "O" dokunmuştu sadece. Önce O başlattı her şeyi. Ben O'nun yüzünden bu haldeyim. Sonra diğerleri, diğerleri, diğerleri...
Ne zaman gidecek kafamın içindeki ben. "Aldırma, geçti, bitti her şey" diyorum kendime.. Olmuyor O sesi Oradaki beni öldüremiyorum. "Hayır hayır en iyisi gitmek buralardan, kendimi bulamayacağım yerlere gitmek istiyorum" Ne olur kurtar beni? Kendimi saklayabilir misin? Beni benden alabilir misin? diye ağlamaya başladım.
Nedensizce onun o sıcacık gülümsemesine güvenmiştim, sadece. Doktorumda yardım edemeyecekti bana. Beni benden kurtarmamın tek sebebini, biliyordum bilmesine de, kendime de güvenemiyordum işte.  İnsanoğlu böyle yaratılmıştı çünkü her zaman içinde bir şüphe vardı. Şüphe de güvensizliği doğururdu elbet. Zaten ben de kendime güvenmeyerek bu hale gelmemiş miydim?
Eğer, yalnızlığımla barışabilseydim, tek başıma üstesinden gelebileceğime inansaydım her şeyin, içimde bir ben daha yaratmazdım. Ama şimdi bunları düşünmenin vakti değildi, şimdi gerçekten karar vermenin vaktiydi: "Beni benden kurtarmayı, gerçekten istiyor muyum?"
Ayağa kalktım birden, bacaklarım beni aynanın karşısına götürdü. Korkuyordum. Baktığımda kendimi değil, ruhu çekilmiş bir et parçası görecektim belki de. Derin bir nefes aldım, yavaşça başımı kaldırıp, aynada kendimle göz göze geldim.
Bir damla yaş süzüldü yanaklarımdan.
'İstiyor musun?' dedim gözyaşlarıma engel olmaya çalışarak.
'İstiyor musun söyle!'
Doktorum girdi o an içeri, yine ben hiç bir şey söylemeden anlamıştı ne yapmak istediğimi.
'Ne söyledin peki kendine?'
Bir şey söylemeden sadece gülümsedim ve yine o milyonlarca kez olduğu gibi bir kez daha anladı beni.
'İşte şimdi her şey daha kolay olacak, bu tedavide en önemli nokta senin kendinle yüzleşebilmendi ve sen bunu yaptın.' dedi ve çıktı odadan...
Tuhaf hissediyordum, kapkaranlık olmuş kalbime 'istiyorum' kelimesi bir mum ışığı olmuştu. Hem ısıtıyor, hem aydınlatıyordu.
Perdeyi aralayıp dışarı baktım.
Bir simitçi satamadığı simitlerden birini hızlı lokmalarla çiğneyip, stresli stresli etrafı izliyordu.
Bir çocuk annesinin uzun eteğini çekiştirip ters istikamete gitmeye çalışıyordu.
Tam o an bir kadının topuğu arnavut kaldırımına sıkıştı.
Yirmilerinde bir çocuk yanından geçen kızın bacaklarını hayran hayran izliyordu.

Dışarıda bir hayat sahneliyordu ve ben sahnede olmalıydım...

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Miiiim!: Kötü Hissedince...

Yeni bir mimle karşınızdayııım.:) yine bu mimi bana Hoi Hoi unnim paslamış. Ben de dedim ki unnim yollamış ben yazmam mı?:). Tamam biliyorum sadece mim geldiğinde yazı yayılıyorum. Ama mimler hemencecik bitiyor. Aslında yazı yazmak için çok fazla malzemem var ama elim gitmiyor bir türlü. Kusura bakmayın nolur:(
Şimdi gelelim mimimizin(O_o) konusuna: Adından da anlaşılacağı üzere kötü hissedince ne yaptığımızı sormuşlar. Eee bu durumda bize de cevaplamak düşer:


Aslıda çok basit beni üzen şeyi unutmaya çalışırım. Bu durumda da ne unutmamı sağlarsa onu yaparım:(yani bu listeyi tek tek uygularım :D)
  • müzik dinlerim
  • kitap okurum
  • dizi-film izlerim
  • ders çalışırım
  • internette takılırım
Ama kendimi gerçekten çok kötü hissediyorsam (ki genelde çok ama çok kırıldığımda kötü hissederim onun haricinde neşeliyimdir:)) uyurum. Uyandığımda çoğu şeyi artık o kadar da kafaya takmadığımı anlayıp neşelenirim:)
"Uçurtma Avcısı"ndaki bir söz geldi aklıma şimdi :
Çocukların dehşetle baş etme yöntemi budur: uyuyakalmak...

İşte ben de böyle yapıyorum kötü hissedince peki sen ne yapıyorsun...
mavi?
tembel agasshi?

7 Ağustos 2012 Salı

KIZÇOCUĞU

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,

gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,                      
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
         teyze, amca, bir imza ver.         
                                       Çocuklar  öldürülmesin                                       
şeker de yiyebilsinler.

[1956]
Nazım Hikmet Ran


Başka söze gerek var mı? Ne yazık ki var. İnsanlığa sığmayacak bu tutum hala sürdürülüyor malesef. Ha bu öyle koskoca bir şehri ve üzerindeki insanları eriterek değil de başka şekilde yapılıyorsa daha mı masum sayılır? Tabi ki de hayır!! Ben artık insanların bu tip katliamlara maruz kalmasını istemiyorum!!(şunu da biliyorum bu herkesin ortak dileği aynı zamanda). Ama Mehmet Akif bizi en başta uyarmamışmıydı zaten.Medeniyetin içine doğru yol aldıkça tüm insanlık olarak canavarlaşıyoruz, açgözlüleşiyoruz. Bunun cezasını da malesef küçücük bebeklere dahi çektiriyorlar. Adına da "savaş" diyorlar...

Çocukları Küçük Kurşunlarla Mı Vurular Anne

büyümek istemiyorum anne
hedef seçmektense hedef olmayı kursunlara
vurmaktansa vurulmayi seçiyorum .
doğdum ve irkildim büyüklügü karşısında dünyanın
gördüm ve şaşırdım açgözlülüğüne insanların.
İnsan insanın düşmanı mıdır?
kim kırar gönülleri, korkmaz mı ve bilmez mi insan bir gönül kıran onmayacaktır
ve vurduğu silah er geç dönecektir kendine
ve insan vurdugu kadar vurulur bilmez mi?
nedameti olmayana merhamet değil lanet edilir ancak
Çocukları anne küçük kurşunlarla mı vururlar
oysa çocuk merhamet demektir biraz
İnanmaktır bir uçurtmanın değerli olduğuna bir füzeden.
bütün bilyalarımı versem, resimlerimi, topacımı
yetmez mi anne yok etmeye yeryüzünden bütün silahları
bütün oyunlarda ebe olmaya razıyım yeter ki bölmesin bir bomba rüyalarımı.
madem savaş en çok bir çocuğun annesiz ya da babasız olması demektir,
ebelenmek ve bir daha oyuna girememektir madem
yakıyorum tahta atımı ve tabancamı.
oyunlarda ne askerim bundan sonra ne de pilot
söz, kullanmayacağım bundan sonra sapanımı.
sığınaklara gitmek istemiyorum anne.
oynamak istemiyorum sonunda ‘elma dersem çık’ olmayan hiçbir saklambacı.
Çocukları küçük kursunlarla mı vururlar anne
akar mı onların da kanları?

Muhammed Varol Öztürk

3 Ağustos 2012 Cuma

Mim:Acayip Mi Acayip Sorular

Geçen gün blogumun kapısı tıklatıldı. dedim ki" Allah Allah kedidir o kedi " ama bu sefer de zile basıldı. Bütün üşengeçliğime rağmen kalkıp kapıyı açtım. Birde ne göreyim? Hoi-hoi unnim bana misafir göndermiş. Demiş ki git Pofuduk'a o seni misafir eder. Ben de darmadağın olan blogumun taslaklar kısmında onlara temiznden bir sayfa buldum. Bir süre orda misafir ettim. Ama bu misafirlerin onu da bana acayip ötesi sorular sordu. O_o . Ben de o sorular cavaplamaya çalıştım işte elimden geldiğince.

Evet efenim 2. mimimle karşınızdayım. Bu mim için unnime çok teşekkür ediyorum^.^ . Unnim kendi yazısında soruları misafir gibi göstermiş ve çok da hoş olmuş. Bana ve diğer arkadaşlara da o şeklde yollamış mimi ben de bunu bozmak istemedim anlayacağınız üzere:) O yüzden girişi bu şekilde yaptım:)
Neyse gelelim bu birbirinden tuhaf sorulara (sorularımız 'Allah kimseye göstertmesin' dedirtecek kıvamdadır efenim:D)




1)Çaresi bulunmayan bir hastalığa yakalandınız ve bunun sonucunda yaklaşık 1 yıllık ömrünüzün kaldığını öğrendiniz . Kalan 1 yılınızda ne yapardınız ?(Allah korusun!)

Bir çaresi bulunuuuur elbet yarın,Yeniden yaşamanııııın
Bir çaresi bulunur elbet canıııııım,Bi uyuyup uyanalııııııım.
derdim uyurdum. Eğer hala bir çare yoksa... Ahhh çok telaşlanırdım ama yaaa!  Çünkü yapmak istediğim o kadar çok şey var kiiii! Ama neyse  o zaman yapmak istediklerimi küçük kağıtlara yazardım içinden bir tane seçerdim. onu yapınca da başka bir tane seçerdim. Ama bu kağıtlara ne yazardım? :
*Bir tosbağa alıp onunla gezebildiğim kadar gezmek(ki bunu yapmaktan diğerlerine sıra gelmezdi tüh!)
*Birsürü uçan balon alıp hepiciğini havaya gönderip 'bir seneye bende geliyorum.' diye bağırmak.
*Şu patlaklı naylonlar varya işte onlardan alıp patlatmak(hatta belki üstünde dans edebilirim hoplaya zıplaya:D)(bu dans işi sanki bir filmde vardı ya? hangi filmdi o?)
*Uçak kullanmak.
*Sıcak hava balonuyla uçmak.
*Hayatıma girmiş ve beni üzmüş/mutlu etmiş herkese mektup yazardım. Beni sevindirmiş olanlara gerçekten beni seven kişilere çoookk teşekkür edip hepsine birer öpücük atardım. Ama beni üzenlere benim için kötü düşünenlere arkamdan iş çevrenlere de teşekkür ederdim çünkü hayatıma giren herkesin bana bir şeyler kattığını düşünecek kadar da sevimliyimdir^^ 

İşte böyle yaaa daha başka aklıma gelmedi...

2)Fobileriniz, takıntılarınız var mı? Varsa neler?
Öyle fobi derecesinde korkularım yok çok şükür ama "böceklerrrr"... Korku desem değil. Tiksinti belki de. Ama blmiyorum işte buna böcekler demek en doğrusu. Çünkü bir böcek görünce hemen uzaklaşırım oradan.
Takıntı olarak biraz var sanırım. Mesela defterlerimi en az 3 farklı renk olmadan yazmam ve belli bir düzene bağlı kalarak yazmak için uğraşırım.
 Kitaplarım... oOları hayatımın büyük bir parçası olarak görürüm ve paylaşmaya kıyamam. Ama yine de güvendiğim kişilerden de sakınmam. Mesela kuzenlerim çok özen gösterirler saolsunlar. Ben de onların kitaplarını aynı şekilde gözetirim kırışmasın diye kırk takla atarım resmen. Arkadaşlarım da bu huyumu bilirler ona göre isterler kitaplarımı:). Mesela okul kapanmadan önce arkadaşım benden 2 kitap istedi "Annem okuyacak merak etme o da çok dikkatlidir bu konuda"gibisinden birşeyler söyledi. Aslında onu söylemese de verirdim çünkü ona da güvenim tam bu konuda. Son olarak okuduğum kitap (özelliklede çok beğendiklerim) mutlaka bende olmalı yani benim kitabım olmalı. oOmayan kitaplığımdan el sallamalı bana hergün. Kiatp alırken de "acaba diğer kitapların arasında nasıl durur diye düşünürüm ilk önce (baya cinsmişim ben yahu:P)




3)Bir sabah kalktınız ve dünya da hiç bir insan olmadığını öğrendiniz napardınız ?

Önce bir "annneeeee!"diye sesenirdim ses gelmiyosa(ki ses gelmicek tabi kimse kalmamış).Eyvaaahhh! napardım ki? öyle çabucak cevap gelmiyor haliyle sonuçta daha önce böyle bir olay yaşamadım yani. Hah buldum şimdi. Önce oturup adam akıllı düşünürdüm "Nereye gitmiş bu insanlar?". Tabi cevap bulamayınca da tekrar düşünürdüm " Koskocaman dünyada bir tek beni mi atlamış her ne olay olduysa bi ben mi kaçırmışım eğlenceyi? N'ayır! N'olamaz!" diyip bir insan oğlu arayışı içine girerdim. tabi bu sırada kendime kızardım "Ahhhhh ahhhh biliyodum ben bu kadar derin uykunun zararlı olacağını. Ne diye bu kadar derin uyuyosun ki sanki?" Yani sonuç olaraktan baya bir sohbet ederdim kendimle eee bu durumda delirmiş oluyorum sanki?O_o
 
4)Dünyayı dolaşmak isteseniz hangi ülkeden başlardınız ? Neden ?
tabi böyle bir sevimli de benle gelmeli
Tüm dünyayı dolaşmaya paramın ve zamanımın yettiğini, gittiğim her yede 2-3 gün kalacağımı, oraların dilini bildiğimi, her yerde ton ton teyzelerin bana geleneksel yemeklerinden yapıcağını ve benim o yemeklerden yiyeceğimi (ama hiç kilo almayacağımı:P) düşünerekten başlıyorum(evet biliyorum çok şey istiyorum^^)
İlk önce bu işe başlamadan önce cennet ülkemin her karışını gezmiş olmalıyım.Bir nedeni yok sanuçta burası benim ülkem ve burayı görmeden gezmeden başka ülkeleri gezmek hoş olmaz bence tabi bu eğitim vb. gibi zorunlu konular için geçerli değil.
Kendi ülkemizi gezdik.şimdi sıra dünyayı gezmeye geldii:D(oooooleeeeey!) ilk önce Azerbaycan'dan başlardım çünkü doğudan batıtya gitmek istiyorum(nedense?:P) Daha sonra Özbekisten,Kırgızistan...G.Kore (eee gelmişken bi de K. Kore), Japonya... Kuzey ve Güney Amerika'nın tamamı... Londra..Paris...İspanya, Portekiz... Fas, Cezayir, Tunus ...Norveç, İsveç... İsviçre...... böyle uzaaaar gideeer bu:)
(resim:http://www.allposters.com'dan alındı)

5)İtiraf edin prens/prensese dönüşür diye kaç kurbağa öptünüz?
O_o  Sen kaç tane öptün gulüm?!(bu soru, soru yazarına sorulmuştur.)(kendi yazdığımı ben bile anlamadım yav!)
 
6)En son yaşadığınız küçük düşürücü , unutamadığınız olay ?   
2 sene önce okulda arkadaşımla kolkola girmişiz merdienden iniyoruz. Benim ayak kay sen arkadaşla yere kapaklandık beraber. Bi de tenefüstü! Gerisini sen düşün okuyucu. Ya da dur ben söyliim. Yanımızda bizim sınıftan birkaç kişi vardı hepsi gülüyordu yarıla yarıla. Ama bir tanesi aşmış kendini artık tepine tapine gülüyodu ama cidden tepiniyodu yani.
Evet çok küçük düşmüştüm. Evet kapatalım bu konuyu lütfen:D(bir daha açmamak üzere hemde böhüüüğ böhüüüğ :P )
 
7)Asla yanınızdan ayırmadığınız 3 şey ?
Saç tokası: Saçımın açık olması beni çok rahatsız eder de acık:)
Gözlüğüm: Sürekli takmıyorum ama numarası sürekli takmamı gerektirecek kadar büyük. Bu durumda da yanımda olmasında fayda var.
Telefonum: annem arar, açamazam bir dünya laf eder neyse şimdi ben alayımda yanıma sonra bana kızmasın;)



kapağı çok güzel değil mi.
 ben de istiyorum böyle bir kitap
8)Hayatınızın bir kitap/ film olmasını isteseydiniz hangi kitap/film olmasını isterdiniz ?
İşte bu soru çalışmadığım yerden geldi. Şöyle maceralı birşeyler olsa hayır demem:)Ayyy şakkadanak sorunca aklıma bişey gelmedi:) Ama kitaplardan Dünya'nın Merkezine Yolculuk olabilir.
 Filmlerden ise Hızlı ve Öfkeli serisi veya Karayip Korsanları serisi  hoş olurdu.


Bu film de bir şekilde yarım kalmıştı.
Bunu bir tamamlayayım yaa
9) İsviçreli bilim adamları görünmezlik hapını buldu ve siz bu hapı kullanan ilk kişisiniz. Hapı kullandıktan sonra yapıcağınız ilk şey nedir ?
Kesin kullanmak zorundamıyım? Tamam o zaman...Sinir olduğum herkesi korkuturdum:D Yok yok yaaa yine de yazık. Ama başka ne yapılır ki?düşündüm de aslında baya bişey yapılır.Mesela: Yolda yürüyenlerin önüne çıkardım. Uyuyanların yüzünü boyardım(neden uyuyanların yüzünü boyuyorum ki zaten beni göremezler.:D ahhh ilahi ben:P). Zillere basardım ama kaçmazdım:P...








10)En yakın arkadaşınızın bir uzaylı olduğunu ve sizi ilk denek olarak kendi gezegenine götüreceğini öğrendiniz ne yapardınız ?
Eğer bana zarar vermeyeceklerse neden olmasın? Hatta bir zahmet onların akıl düzeyinden de faydalanmak isterim yani banim beynime o formattan atsalar güzel olurdu. Dünyaya döndüğümde bir farkım olmalı ama değil mi? kehkehkehkeh



Eveeeeet bir mim'in daha sonuna geldik. Ama ben bu mimi yayınlayana kadar herkes yaptı kiii? Neyse artık kim yapmadıysa kimin göğnü çektiyse yapabilir ona attım gitti bu mimi de:)